Kore dizileri

Yeni Diziler Yeni mi?

Herkes öyle mi bilmiyorum ama ben yeni bir dizi ya da film çıktı mı illaki hikayesini okurum. Derin sulara bodoslama atlar gibi atlamam. Tek bir saatimi bile riske atmam. Öyle afişine de aldanmam. Bilmeliyim konuyu. Başlığın altındaki vurucu cümle ya da eleştirmenlerden gelen thumbs up’lar etkilemez beni. Ben hikâyeyi bilmeliyim.

Yalnız hikayeler de birbirine benzer oldu artık. Usta senaristler ‘Anlatılmadık hikâye yoktur.’ derler. Gerçekten de öyledir. Her bir film başka bir yerde benzer ya da farklı bir şekilde çıkmıştır karşımıza. Düşünsenize çağlar boyunca efsaneler, masallar anlatıp oyalanmışız. Televizyon yokmuş şu dönemin dışında ve insan çenesini her dönemde konuşturmuş. Çünkü fark ettiniz mi hiç bilmem ama insan açtır hikâyeye. Hipnoz olmuş gibi dizilere filmlere dalmamız bu yüzden. Başını merak ettiğimiz gibi ortasını da merak ederiz. Tabii en çok da sonunu…

Peki yüzyıllardır anlatılan bu hikayelerin değişik versiyonlarını tekrar tekrar dinlemekten niye yılmıyoruz? Niye bıkmıyoruz sonunu bile tahmin ettiğimiz hikayelerden? Çünkü belki aynı hikâyeyi yüz kişi anlatır, hepsi de farklı anlatır. Kimisinin şivesi farklıdır, kimisinin kahramanı… Kimisinin de bakış açısı… Aslında her hikâyeye olan derin iştiyakımız hikâyenin işleniş kısmıyla alakalıdır.

Hani son zamanlarda Marvel hikayeleri tükenince yeni bir çığır başlattılar ya. ‘Hadi bir de kötü adamın hikayesini dinleyelim.’ Bunu Joker filmiyle çok iyi başardılar. Ellerinde senaryo kalmadığından mıdır yoksa asrımız psikoloji asrı, insanların artık bu konulara değinme arzusu-talebi var mı dediler bilemeyeceğim. İkisi de olabilir.

Kore Dizileri ve Hikayeleri de Genelde Tanıdık

Bu durumu Kore dizileri söz konusu olduğunda da görüyoruz. Son günlerde çıkan “Vincenzo, Sisypmus, River where the moon rises, Hello me!” senaryoları hep bir yerlerden tanıdık. Vincenzo’nun hikâyesini okur okumaz aklıma hemen bir şaheser olan (Godfather) ‘Baba filmi üçlemesi’ geldi. Diziyi seyredince farklı olduğunu gördüm ama böyle dizi ve filmlerin çıkış noktası Godfather olmaya mahkûm sanırım. Çünkü şaheserlerden kopya çekmek sevaptır. Yani senaryo açısından çoğu zaman size artı getirir. Önemli olan zaten çıkış noktanız değildir, hikâyeyi nereye nasıl taşıdığınızdır.

“Sysypmus” da aynı şekilde okur okumaz Terminator’u aklıma getirdi. Bu tarz bilimkurgu filmlerin babası gibi olan “Terminator” tabii ki yavrularına liderlik edecek.

“River where the moon rises” hakeza çok eski bir Kore masalı. Saf bir oğlan olan Ondal ile prensesin hikayesi. Zaten bu masalı kaç dizide kaç defa işlediler ben de bilmiyorum. Anlayacağınız bizim keloğlan masalının cılkını çıkartmamız gibi onlar da bu masalı pişirip pişirip önümüze değişik versiyonlarda koyuyorlar. Mesela bu defa Ondal biraz akıllı gibi…

Son olarak “Hello me!” 37 yaşındaki bir kadın 17 yaşındaki haliyle karşılaşıyor. Ne kadar orijinal bir konu değil mi? Bin defa işlenmiş bu konuyu yine ve yine işliyorlar işte! Büyük ihtimalle bu konuyu farklı bir açıdan farklı bir durum içerisinde işleyecekler. Neden? Çünkü insanlık olarak hikâyeye ve muhabbete açız. Bize yeter ki anlatsınlar, biz hipnoz edilmiş gibi dinlemeye hazırız…