5 yıl Kore’de yaşadıktan sonra bir süreliğine Kanada’ya geçtim. Geçtim ama Kore’yle ilgili haber-yorum-analizlere devam. Şu an Kore’de olmasam da Kore’yi yakından takip etmem takipçilerimizin de dikkatini çekti. Mesafe olarak uzak kalmak takibi bırakmayı gerektirmez ki! Belli bir takipçi ve okuyucu kitlesine ulaşmış sayfayı yüz üstü bırakmak da olmaz. Hem bu işi severek ve karşılık beklemeden yapıyorum.

Biri bana ”Hayırdır sen de mi Kore hayranı oldun?” dedi. Kore’ye gidene kadar ülke hakkında bir fikrim yoktu ve kafamda da bir doğu ülkesi tahmini vardı ama Seul’a inince beklediğimin çok üzerinde modern bir şehirle karşılaşmıştım. Sanki en doğuya değil de en batıya gitmişim gibi geldi. Daha önce 13 ülkeyi gezmiştim ama bunlar içerisinde ABD’den sonra en etkiliyecisi Kore’ydi diyebilirim.

Hayatımda risk almayı severim ve boğulacaksam da derede değil de büyük denizde boğulmayı tercih ederim. Balıkesir Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra büyük deniz diye İstanbul’u tercih etmiştim. İstanbul’dan sonra çalışacağım/ yaşayacağım yer, İstanbul’dan ve Marmara Denizi’nden daha büyük bir yer olmalıydı. İstanbul’da boğulmadık bakalım Pasifik Okyanus’ta nasıl olacak. En doğudan sonra belki bir de denemeliydim.Bu kez de en doğudan en batıya Kanada’ya merhaba dedim.

Seul’a tekrar dönecek olursak; Incheon Uluslararası Havaalanına ilk indiğimde şaşkınlıkla beraber alışık olmadığım bir kültüre yabancı bir dünyaya geldiğimi hissettim. Bir an, Kore’ye gelmekle doğru mu yaptım? Ama Korelilerin sıcak karşılaması içimdeki acaba buzlarını eritti. Koreliler biraz utangaç olsa da tanıştıktan sonra çok samimi oluyor.

Yemeklerinin ana malzemesi sarımsak, yumurta, balık ve yosun kokusu ağır geldi. Tatsız, tuzsuz, yağsız yemeklerine alışmam vakit alsa da vazgeçemedim. Seul’da daha iyi olmak ve hedefine ulaşmak için çok çaba sarf etmem gerektiğini düşündüm. Seul’da hayat hızlıydı. Hep koşuşturmaca içerisinde geçti. Alışmak tanımaktan geçer diye halkın içine inmeye çalıştım. Kalabalığın bir parçası oldum. Otobüste, metroda da hızlı internetin nimetlerinden faydalanarak Kore’yle ilgili haber, analiz yazıları okumayı bunlardan ilginç gördüğümü facebook hesabımda paylaşmaya başladım. İşim gereği Koreli öğrencilerle konuştukça, Kore’yi tanıdıkça daha da sevdim.

Koreliler için ayna çok önemlidir. Çünkü saatlerce ayna karşısında makyajla uğraşırlar. Ceplerinde ayna ve makyaj malzemelerini eksik etmezler. Kore benim için de bir ayna gibiydi. Arada bir karşısına geçip kendime çeki düzen veriyordum. Kore 1950’lerde sıfırı tüketmiş ülkeyken bugün dünya ekonomisinde ilk 1o ‘da. Hayalleri gerçekleştirmede ve başarılı olmada Kore tarihi bana ilham veriyor. Hatta Kore’nin başarısı sadece kişilere değil ülkelere de ilham verecek cinsten. Teknolojiye ve eğitime yatırım yaptı ve hep daha iyisi olmaya çalışıyor.

Kore bana yalnız ve kimsesiz kaldığımda da dik durmam gerektiğini öğretti. Han Nehri’nin Kore’ye hayat verdiği gibi ve Seul’dan Busan’a kesintisiz bisiklet yolu bana yürüyerek de olsa hedefe ulaşabileceğini  ve ne olursa olsun  Han Nehri gibi hayat akmaya devam ettiğini öğretti. Kore’deki hızlı tren yolculuğu, yaşamın bana çok hızlı olduğunu ve çok sayıda rota (Seul’da 12 subway hattı var) sunacağını ve kendim için bir belki iki tanesini seçmek zorunda kalacağımı gösterdi. Subway ve trenler dakikti ve iş çıkışı çok kalabalıktı. Ama bu bana hızlı ve dakik olmamı öğretti.

Seul güvenilir bir şehirdi. Gece  12’den sonra bir yerden bir yere gitmek, bisikletle yürüş yapmak veya sabaha kadar açık kafelerde kahve yudumlamanın tarifi imkansızdı. Her yerde kamera her yerde internet vardı. Alkol fazla tüketilse de taşkınlık yaşanmıyordu.

”Birine her gün balık vermektense balık tutmayı öğretmek gerekli” sözüne şöyle bir ekleme yapayım. Bir öğretmen olarak birine balık tutmayı öğretmek de yeterli değil diye düşünüyorum. Çünkü kişi balık tutmayı biliyor olabilir ya da eline fırsat geçmemiştir. Kişi olta sahibi oluncaya kadar balık avlayamaz. Seul, bana o oltayı verdi diyebilirim. Seul, aklımda yeni kapılar/ yeni fırsatlar açtı. Tereddütsüz Kanada’yı tercih etmemde etkisi büyüktür.

Seul’da çay şeker atmayı bıraktım. Koreliler gibi  sağlıklı beslenme için tuzu, yağı, unu azalttım. Artık çayın şekeri, yemeğin tuzu  ve yağı olmasa da daha lezzetli geliyor. Seul’dan sonra sadece yemekler değil hayat daha tatlı. Kore seni dilim döndüğünce anlatmaya ve anlamaya devam edeceğim. Bir sonbahar güzelliğinde tekrar görüşmek umuduyla Kore.