Mısır'daki Olaylardan Onceki Gezi

Gezilerin amacı gezilen yerlerin dilini, dinini, kültürünü, yaşam biçimini ve coğrafyasının tanıtılmasıdır. En azından kendi yaşantınız ve kendi ülkenizle gidilen yerlerin kıyaslamasını yapabiliyoruz. Yani elimizde olanın kıymeti ve olmayan eksiklikleri görebiliyoruz. Gezi yazıları gün siyasetten uzak ve özel merak isteyen konuları içerdiği için çoğu insanı ilgilendirmeyebilir. Ama her düşünce ve her düzeyde zengin bir okuyucu kitlesine hitap eden bu siteye bu tür yazıları yazmayı gerekli görüyorum.

7 OCAK 2011 tarihinde Mısır’ın başkenti Kahire’ye indiğimizde sıkı bir güvenlik tedbirleri vardı. Hava alanında ilk dikkati çeken göbekli ve ellerinde sigaraları olan polislerdi. Bu tip polislere diğer yerlerde de çok rastladık. Oradaki duman altı yerleri görünce bizdeki dumansız hava sahasının kıymetini bir kez daha anladık.


Halkın Türkiye’ye ayrı bir teveccühleri ve sevgileri var. Çarşıda pazarda bizi gören ve Türk olduğumuz fark edenler bize Türkçe karşılık veriyorlar ve kendi lisanıyla: “Yaveş yaveş Hasan Şaş”ı söylüyorlardı. Çoğu yerde de bunu duyduk.
Cami ve diğer tarihi yapıtlarda Osmanlı mimarisine pek rastlamadık. Bizdeki gecekonduda kalanlar orada 1960-1970 yıllarında mezar olarak kullanılan mekânların kemiklerini toplayıp bir kenara atmış o mezarlıkları şimdi ev olarak kullanan ve orada yaşayan insanları görünce çok şaşırdık. Bizde değil mezarlıkta kalmak, gece mezarlıkta geçmek bile ürperti verir.

Yoksulluk diz boyu.. Yoksulluk ve işsizlik bir tarafa gelir adaletsizliği de hat safhada. Genel olarak temizlik hak getire.. Gerek dini mekânlar gerekse turistik yerlerde temizlik yok denecek kadar az. Ve çöp yığınlarından geçilmiyor. Meşhur Mısır Piramitlerini de yakından gördük. Nasıl yapıldığı düşündürücüydü ama içi boş çıktı. Ben şahsen piramitlerin içinde mezar evler falan veya figür veya yazıt bekliyordum. Turistin 8 dolarını alıp boş bir odayı göstermeyi bizim Çorumlu bile yapmaz. Gerçekten bizde böyle bir durum olsa o bilet satan adam çok dayak yerdi. İki büklüm tünelden geçip gittik. Gitmesi ayrı meşakkat, dönmesi ayrıydı.

 

Sadece şaşıran biz değildik, farklı milletlerden turistlere sorduğumuzda onlarda hayal kırıklığına uğradıklarını söyledi. Anlayacağınız Hiçbir esprisi yoktu. Boş bir odadan başka bir şey yok. Eğer sizin yolunuz oraya düşerse piramitlerin içine girmenize gerek yok.

Nil’in kıyısında hayat var gerisi hikaye, Nil’in etrafını bizim boğaz turu gibi tur şirketleriyle turladık. Nil kıyısında yüzlerce otel vardı. Bazı camilerinin avlusunda Osmanlıdan kalma medrese usulu dersler yapılıyor. Mehmet Akif Ersoy’un sık sık uğradığı kahveye uğradık kahvenin naneli çayını içtik. Mezhep imamlarından İmamı Şafi’nin kabrini ziyaret ettik ama oralarda temizlik konusunda çok berbattı.

Enver Sedat’ın mezar anıtını gördük. Enver Sedat’ın mezar anıtında nöbet tutan Osmanlı kıyafetli askerler de ilgimizi çekti. Hava alanında atıl durumdaki çöl kumuyla kaplı uçakların hoş görüntü bırakmadığı kanaatindeyim. Mısırı gezerken Mısır bu mu dedik siz İskenderiye yi gördünüz mü dediler. Bir de orayı görün dediler. Oraya da gittik ama Mısır hakkında çok da kanaatimizde değişme olmadı.

Trafikte bizim Doğan-Şahin-Tofaş marka otomobiller ve 80-90 model araçlar çoğunlukta, Kahire’de trafik lambalarına iki yerde rastladık onun dışından trafik lambası da görmedik. Bir yerde dönerken veya trafiğe dâhil olurken İlk girenin hakkı olan bir sistem var. Ama buna rağmen trafik akışı iyiydi.

Ekonomik olarak da bizi 20-25 yıl geride takip ediyorlar gibi. Biz 7 Ocak 2011’de gitmiştik. Olaylar henüz patlak vermemişti ama küçük çaplı gösteriler olduğu için hava alanında sıkı güvenlik önlemleri vardı. 25 Ocak 2011 tarihinin artçıları başlamıştı. Orada ikamet eden Türklere Tunus’ daki gibi domino etkisi olur mu dediğimizde neden olmasın. Halk demokrasiye susadı. Güçlü bir muhalefet yok, askerde Mübarek’in yanında zoru başarabilecekler mi göreceğiz.