Güney Kore Dizi, Sinema Sektörü ve Türkiye Yansımaları
- 28/01/2021
- 0
Misafir Kalem: Sinem Kadıoğlu
Güney Kore dizi, sinema sektörünü başarılı kılan ve Türkiye’yi gerisinde bırakan sebepler gün gibi aşikar… Ülkemiz istihdamının yer yer açılan üniversitelerle düşüş gösterdiği Radyo, Televizyon ve Sinema sektörleri, günümüzde ilgi odağı olan yabancı yapımlara duyduğumuz hayranlığın altında her geçen gün eziliyor. Yaşanan tüm bu durgunluğun, Türk yapımlarının işlenişi ve tanıtımda izlediğimiz yoldan ses getiremeyişimizin sebebi sette ve kamera önünde çalışan insanların yoğun mesai saatleri de düşünüldüğünde ne olduğu sorusunu tekrar ve tekrar akıllara getiriyor.
İlham Kaynağı: Kore Sineması
Güney Kore Dizi, Sinema Sektörü, Kore savaşında verdiği kayıpları geride bırakan, teknoloji alanında çığır açmış bir ülkenin bugün tüm dünyada kazandığı izleyici kitlesi, belki de başarılarını sağlayan faktörlere bakmamız noktasında bizlere dayanak sahibi bir ilham kaynağı olabilir ve ekranları yüzlerimize çevirerek önümüze set koyan durumları gözden geçirebiliriz.
Türk yapımlarında –sezonluk dizilerde– hem izleyicisine hem de yayınlanan projelerde yer alan çalışanlara bin bir zahmet çektiren uzun kareler, bakışmalar, altı müzikle dolmuş sahneler ve dahası ile uzun metraj film tecrübesini evlerimize konuk etmekle kalmıyor, içi şişirilerek doldurulmuş senaryolarla halkın beklentileri doğrultusunda birçok yetenekli senaristi ve beraberinde prodüksiyon sürecine girmeyi bekleyen fikirleri de bu projelere ilham olabilme imkanı veremeden heba ediyoruz. Sonrasında şiddet sahneleriyle silah sesine duyarsızlaştığımız, kaliteli yapımlara gereken değeri ve takdiri veremediğimiz, aslında izleyici konumunda tembelleştiğimiz koca bir sektörü bizler izlemeyi seçtiğimiz programlara bir kumanda yardımıyla erişerek belirliyoruz.
Filmleri İzleyici mi Yönlendirmeli?
Sizce de bu sorumlulukların bir kısmını karşılayan biz izleyicilerin, bireysel yönelimlerde aktif rol oynaması gerekmez mi? Neyi izleyeceğimizi ve hangi yapıma nasıl tepki vereceğimizi belirleyen faktör televizyon ekranlarına taşıdıkları yapımlarla ‘ne düşüneceğimizi’ belirleyenler mi yoksa planlanmakta olanı bilinçli bir izleyici olarak benimseyip bu sektöre yön verecek olan bizler miyiz? Durum şu ki, dünyanın neresinde olursanız olun Sinema ve televizyon insanların ideolojilerine şekil verme noktasında üst düzey bir yetkiye sahip olmuştur. Kimi çizgi filmlerin tartışılma nedenleri de henüz bizler farkında olmadan edindiğimiz görsel deneyimlerin ilerde vereceği sonuçların düşünülmesi, konuşulmasıdır.
Sadece Çocuk Yaşta Empoze Edilmiyor…
En büyük hatamız ise bu konuda yalnızca çocuk yaşta empoze edilebileceğimiz ihtimaline inanıyor olmamız; sokakta, reklam panolarıyla bakışlarımızı yakalayan bir gücün varlığını inkar ediyor olmamız. Şu ya da bu şekilde bilinçli karakterlere dönüşebilmenin başarılı olma yolunda atılacak ilk adım olduğunu, yönetilen değil sektörü yöneten beyinlere sahip bir halkın bizi gerçek eğlencenin merkezine çekeceğini düşünmekteyim. Zira bizim için neyin faydalı olacağını bilirsek önümüze gelecek yemeği seçebilir ve dolayısıyla lezzetini de doyasıya yaşayacağımız bir ziyafet çekebiliriz.
Filmlere Farklı Anlam ve Misyon Yükleme
Yayınlanan yapımları seçme başlığı altında ilkel beyinlerimize hitap etmesi nedeniyle duyarsızlaştığımız bir diğer konu, izlediğimiz konuyu değerlendirme biçimimiz. Tarihi diziler tarih hakkında bilgi edinmemiz gereken kaynaklar olarak görüldüğü süreç boyunca eleştiri oklarının hedefi olmuştur. Oysa ki Muhteşem Yüzyıl gibi risk faktörü taşıyan ve yüksek maliyetli bir tarihi dizinin televizyonda gösterimi gerçekleştiği dönem boyunca kurgulandığı söylenerek yayınlanmış olduğu gerçeği, kimi kesim tarafından göz ardı edilmiştir. Diziye ‘dizi’ perspektifiyle bakamadığımız ve aynı zamanda tarihi öğrenmek adına tek bir cilt kitabın kapağına eli değmemiş tembellik abidesi bir vatandaş olarak bu çabaya köstek olmak kolayımıza gelmiş ola ki, aksi yönde Güney Kore’de fantastik ögeler taşıyan tarihi dizilerin ilgi çekiyor ve insanları tarihi öğrenmeye teşvik ediyor olması bakış açımızın ve değerlendirme biçimlerinin değiştirilmesi gereken önemli bir diğer konu olduğunu gözler önüne seriyor. Sınırsız olmak doğrunun sınırlarını da aşmak anlamına gelmemeli, yeni ve sıra dışı konularda örneğini verdiğim dizide olduğu gibi risk alabilme cesaretini bu işi yapan insanlara verebilmeliyiz. Böylece gelişen ufuklarımız, sinema ve televizyonu gereğinden fazla ciddiye almadan bir eğlence aracı olarak benimseyebilir.
Güney Kore Dizi Sinema Sektörü ve Büyük Düşünme
Belki de bir diğer engel, yeterince büyük düşünemeyişimiz ve bildiğimiz, tanıdık tekniklerle ilerleyişimizdir. Kolaya kaçmak, bu işten para kazananların dahi gözü kapalı kabullendiği bir durum olma yolunda bugün hala istikrarını koruyor. Sezon sezon aynı sahnelerin benzer diyaloglarla pişirilerek halkın önüne serilmesi ise bir dönem sonra etkisini kaybetmesine neden oluyor. Akıllara kazınan ilk ve son bölümler -ve elbette sahneler- konunun bütünlüğü ile bir araya geldiğinde geçirilen zamanın değil çıkarılan sonuçla kazandırdığı düşünce ve etkinin tartışmamız gereken değerlendirme kriterleri olduğunu, akşam iş çıkışı, okul dönüşü evlerimize vardığımızda yorgun olduğumuz zamanları harcayabileceğimiz bir kutu makine değil, hayatı çalıştıktan sonra da tecrübe edebileceğimiz bir dolu fikirler bulutuyla içli dışlı olmamızın getirilerinin anlamını benimsememiz gerekliliğini gösteriyor. Setlerde çalışan makineden tembel insanlarımızın bu aşamadan ve hatta prodüksiyon aşamasından önce tamamlanmış, hazır taslağı bulunan bir senaryoyu oyunculara sunması, bütünü hakkında fikir sahibi olmalarını sağlamaları, izleyici karşısına incelikle işlenmiş karakterleri canlandıracak oyuncuların dinamik bir yapım altında işe sevgilerini katarak çıkmaları düşünüldüğünün aksine sosyal ilişkilerimizin derinliklerine dahi yansıyan bir ayna görevi görüyor. Bu maddeler ve üzerinde durulabilecek teknik konular da dahil edildiğinde ortak bir problemi çalışanlar ve izleyicilerle paylaştığımızı görüyoruz: TEMBELLİK.
Mükemmeliyetçiliğin doruklarında, kariyer planlamalarında, birbirleriyle olan sosyal ilişkilerde ve kalıplaşarak yerini bulmuş taşıyıcı düşüncelerde sıkı sıkıya tutundukları çalışma azmi, bedelini ödeyen Kore halkının kaynaklık ettiği başarının sebebi. Bedeli olmadan atlatılabilir bir başarı yakalayabilir miyiz? Bilemiyorum ve bunu söylemek için ülkemiz adına erken olduğu kanaatindeyim, ama sektörde hangi kitleyi karşılıyor olursak olalım hem izleyici hem çalışan kimliğiyle çözüm üreten ve bunu yaparken süreçten keyif alabilen vatandaşlar olabilmemiz, ilk adımı, Güney Kore’nin geçirdiği o buhran dönemine benzer bir döneme tanıklık etmeden atabilmemiz, anda ve burada, birbirimiz için çalışabilmemiz hem kendimize hem de yaşadığımız topraklara başarı getirecek olan yegane şeydir.