Bisikletle gelen itibar: KIA
- 03/12/2017
- 0
Yeni yazımız Kore’de bisiklet üretimi yapan bir şirketin itibar hikâyesi,
Yazının daha başından bisikletin de itibarı mı olurmuş canım sen de diyebilirsiniz. Hoş görmeyebilir, burun kıvırabilir hatta çocuksu bulabilirsiniz. Ama bu yazının devamında beğenmediğimiz, kendimize yakıştıramadığımız, onunla aramıza yaş farkından dolayı mesafe koyduğumuz bisikletle Kia’nın nasıl bir itibar kazandığını okuyacaksınız.
Millet olarak pek itibar etmiyoruz ama refah seviyesi ve teknolojik yönden bizden kat kat üstün olan Korelilerin bisiklet tutkusu başarılı ve sağlıklı olmalarında bir etken olarak görülebilir. Bu gün bile üç yaşından seksen yaşına kadar herkes düzenli bisiklet kullanır. Sadece başkent Seul’ de 40 km bisiklet yolu ve caddelerde ve kaldırımlarda bisiklet kiralama düzenekleri ve yerleri var. Burada zengin, yönetici veya profesörü bisikletle işe giderken görmek gayet normal.
Türkiye’de ise bisiklet hepimizin ortak çocukluk aşkı ve derslerdeki başarımızın taçlanmış halidir. Bütün bir yıl onun hayaliyle ders çalışıp sonunda o bisiklete sahip olmanın verdiği tarif edilemez mutluluktur. Ama çocukluk ve gençlik tutkusu olan bisikleti belli bir yaştan sonra kullanmak pek hoş karşılanmaz. Hadi onu aştık diyelim şehir merkezlerindeki yollarımız bisikleti sürekli ve düzenli kullanmaya müsait de değil. Hele işe giderken bir ulaşım aracı olarak kullanılması da fakirliğin ifadesidir.
Biz tekrar konumuza dönecek olursak; 1944 yılında bisiklet parçası üretimi, akabinde her şeyiyle yerli bisiklet üretimi yapımıyla başlayıp günümüze gelindiğinden yıllık 2.75 milyon araç satışıyla Güney Kore’nin ikinci en büyük otomobil üreticisi olan Kia’nın tarihi gelişimini ve son yıllardaki başarısını ele alalım.
Kia’nın kurucusu Chul Ho Kim. 1952 yılında şirketine Kia ismini verir. Kia ismi, Kore ve Çin kelimelerinden türemiştir. “Ki” çıkan, yükselen anlamında “a” Asya’yı temsil eder ve Asya’dan yükselen veya Asya’nın yükseleni anlamına gelir.
Bisiklet üretimiyle başlayan şirket kısa sürede küçük motosikletler, kamyonlar ve otomobil entegre ve montaj fabrikası açar. 1981 askeri diktatörlük sonrası otomobil yelpazesini daraltıp tamamen hafif kamyon ve yük taşıyan araçların üretimine odaklanır.
1986 yılında Ford ve Mazda markalarla ortaklaşa otomobil endüstrisine tekrar katılır. Fakat Kia ismi İngilizce olarak “killed in action” (muharebede ölmüş kişilere veya aldığı yaralar sonucu hastaneye ulaşamadan ölen kişiye verilen isim) ile aynı anlama gelmesi yüzünden araç satışları Amerika ve Avrupa ülkelerinde beklenilenin altında gerçekleşir.
Kia, 1997 yılındaki Asya mali krizinden çok etkilenir ve 1998 yılında Hyundai, Alman otomotiv şirketi Daimler Chrysler ortaklığıyla Kia’nın tamamını satın alarak Hyundai Kia otomotiv grubuna dâhil eder. Asıl atılımını bu ortaklıktan sonra yapar ve 2005 yılında gözünü Avrupa pazarına diker. 2006 yılında Amerika pazarına dönmek için Kia Motors olarak Gürcistan’da imalat yatırımı yapar ve 2010 yılında tekrar ABD otomobil pazarına girer.
1976 yılından bu yana ülkede askeri araç ve ulaşım ekipmanlarının da tek üreticisidir. Askeri araçların üretiminde uzmanlaşır.
2014 yılı Ağustos’unda Katoliklerin ruhani lideri Vatikan Devlet Başkanı Papa Franciscus’un Güney Kore’ye yaptığı beş günlük ziyareti sırasında Kia Soul ve Kia Carnival ile gezdirilmesiyle Kia uluslararası arenada büyük ilgi görür ve bu ziyaretten sonra bu iki aracın satışları rekor kırar.
Hatırlarsanız aynı papa bizim ülkeyi de ziyaret etmişti. Ziyaret esnasında devlet tarafında lüks Mercedes hazır edilmesine rağmen sade ve gösterişsiz
Renault Symbol arabayı tercih etmesiyle gündem olmuştu. Ancak papanın bindiği aracın bize bir getirisi olmamıştı. Aksine Türkiye’de devam eden itibar tartışmasını alevlendirmişti. Tam da o günlerde Diyanet İşleri Başkanı’na son model bir Mercedes tahsis edilmesi itibar ve din adamlarının temsili yönü günlerce konuşulmuştu.
Kia ile ilgi son gelişmeler ise; kendi kendine giden otonom araçlar için 2 milyar dolar yatırım kararı aldı. Bununla alakalı bir de tanıtım filmi yayınladı. Bu teknolojiyle otomobilin otoyolda kendini şeritte tutmasına, kendi kendine şerit değiştirmesine olanak sağlıyor. 2020’de yarı-otonom sürüş teknolojilerini tanıtacak. 2030 yılında da tam otonomlu aracı piyasaya sürmeyi planlıyor. Kia ilk araç üretiminden bugüne 15 milyondan fazla araç ihraç etti.
2007 yılından beri FIFA’nın resmi sponsoru olan Kia Motors, FIFA ile sponsorluk anlaşmasını 2022 yılı sonuna kadar uzattığını açıkladı. Ayrıca UEFA ile de 2012-2016 sponsorluk anlaşması bulunmaktadır.
Türkiye’nin Kia macerasından da söz etmeden yazıyı sonlandırmak olmaz. İhlas Holding bünyesindeki İhlas Motor, 1992 yılında Kia’nın distribütörlüğünü alır. Türkiye’de Kia’nın daha çok kamyon, kamyonet, minibüs ve ticari ürünlerin satışını yapar. 1993 yılında Kia araçlarının satışında rekor kırar ve 70.000 adetten fazla araç satar.
Ancak satış sonrası hizmetlerdeki aksaklıklar, Türkiye geneli teknik altyapı eksikliği, yedek parça problemi ve memnuniyetsizlikler Kia imajını çok olumsuz etkiler.
İlk yıllardaki satış rakamlarını yakalamayan İhlas Motor, Türkiye’de meydana gelen 2001 krizi ve Kia’nın Hyundai şirketine satılmasını da bahane ederek Kia’nın distribütörlüğünü Anadolu Grubuna bağlı Çelik Motor A.Ş.’ye devreder. İhlas otomotiv sektöründen çekilir ve emlak ve toplu konut yatırımına devam eder.
Kia’nın Türkiye’deki yeni sahibi Çelik Motor, oparsyonel araç kiralama, Filo kiralama yöntemiyle ayrı bir trend yakalar. 2010 yılına gelindiğinde de 5 yıl ve 150.000 km garantisiyle Kia markasının Türkiye imajını yukarılara çeker. Satış rakamları da istenilen seviyeye ulaşılır.
Sonuç mu? Aslında sonuç ortada. Ülke olarak bir markanın distribütörlüğünü bile elimize yüzümüze bulaştırıp krizleri bahane edip pes ederek emlak konutlarına yatırım yapma zihniyetini taşıdığımız sürece bizde dünyaya hitap edecek yüzde yüz yerli bir marka falan çıkmaz.
İtibar ve gurur meselesi yaparak, gösterişli binalarda oturarak, lüks araçlara binerek, yapılan güzelliklere burun kıvırarak, bilim adamlarını ve yatırımcıyı günlük siyasetin içerisine çekerek, bir yere varamayız.
Arzu edilen 2023 Türkiye’sine, 100.yıla yakışır bir Türkiye için biraz geç kalmıyor muyuz?