A resistance

A resistance… İstediğiniz kadar sinemasever bir insan olun, damak tadınıza uygun olmasına rağmen araya kaynamış ve gözden kaçmış olan filmler illaki çıkacaktır. Genellikle konu itibariyle geniş bir kitlenin ilgisini çekememişse mütevazi bir bütçeyle çekilmiş böyle yapımların reklam imkanlarının da kısıtlı olmasından dolayı sayıca bir hayli çok olduğunu tahmin edebilirsiniz.

Böyle gözden kaçmış 2019 yıl yapımı A Resistance (Bir Direniş) filminden bahsetmek istiyorum size. Film, Kore istiklal mücadelesinde kahramanlaşmış bir isim olan kadın lider (유관순) Yu Gwan-soon’un kısacık hayatından bir kesit sunuyor. 17 yaşında ülkesini istila eden Japonya’yı barışçıl bir yolla protesto ederken tutuklanmış, işkence metotlarıyla ünlü Sodemun hapishanesinde çeşitli eziyetlere maruz kalmış ancak hiçbir zaman ümidini yitirmemiştir. Küçük yaşına rağmen girdiği daracık hücredeki yoldaşlarına umut ışığı olmuş, bağımsızlık mücadelesinde sesini hapishane duvarlarından aşırarak memleketin en ücra köşelerine yaymış ve adını tarihe altın harflerle kazımıştır.

Yaklaşık 7 bin kişinin öldürüldüğü ve 16 bin kişinin yaralandığı protestolarda anne babasını kaybeden Yu Gwan-soon, ağabeyi 1,5 yıl hapse çarptırılırken kendisi 3 yıl hapse mahkûm olur. Bunun sebebi mahkemede susmayıp, hakkını savunmasıdır. Hatta bir sandalyeyi hâkime doğru fırlattığı bile geçiyor filmin diyaloglarında.

Peki Yu Gwan-soon’u böyle korkusuz, böyle cesur yapan neydi acaba? Gördüğü işkenceler bırakın 17 yaşındaki aciz bir genç kızı, güçlü bir erkeğin bile dayanabileceği türden şeyler olmadığı halde, o bu dayanma gücünü ve istikrarlı iradesini nereden almış olabilir?

‘Vatan sevgisi imandandır.’ derler. Ben Yu Gwan-soon’un vatan sevgisinin iman dolu yüreğinden geldiğine eminim. Fiziksel işkencelerin yanı sıra psikolojik işkenceye de maruz kalmasına rağmen ‘Ben katlanmazsam kim katlanacak?’ diyen fedakâr ruhlardan sadece biri o.

Yu Gwan-soon kaldığı hapis hayatı boyunca bir suçlu olduğunu kabul etmez. Japon gardiyanlar ona Japonca konuşup özür ya da af dilerse işkenceye son vereceklerini söyleseler de, o kendisinin masum olduğunu, Japonların da haksız olduğunu defalarca dillendirir. Hapishaneden çıkmasına iki gün kala yapılan işkencelere artık dayanamayan bitkin vücudu sonunda pes eder. 18 yaşında milletinin istiklal mücadelesi kahramanı olarak bu dünyadan ayrılmıştır.

Tuhaftır ki işkencecileri arasında kendi vatandaşı bir Koreli de bulunmaktadır. O dönemin güçlü rejiminin kuklası olmuş bir gardiyandır bu. İşkenceyi neden ve kime yaptığını sorgulamaz bile. Tek derdi, evine -annesine ve kız kardeşine- yiyecek bir şeyler götürmektir.

Her dönemin güçlü bir rejimi olur. Bu rejim baskıcı ve zalimse, kendi kuklalarını ve kölelerini peydahlar. Bu kukla ve köleler sırtlarını dayadıkları rejimden cesaret alarak günden güne güçlendiklerini sanıp daha da acımasızlaşırlar. Fark etmezler ki “Zulüm baki kalmaz; zalim baki yaşamaz…” Elbet ya bu dünyada ya da öte dünyada zulmedenin yakasını Allah rahat bırakmaz.