Pirinç diyarında makarna ve buğdayın ne işi var? Kore’de pirinç tüketimi neden azalıyor? Gençler artık üç öğün pirinç pilavı yemiyor mu? Buğdayla gelen bir obezite problemi mi var? Koreliler erişteye ne zaman başladı? Bu köklü değişiklik endişe verici mi? Kore’de kimçiden sonra en çok yenilen yemeğin (ramen, ramyon, noodle) erişte veya bildiğiniz sulu makarnanın hikayesi…

Yukarıdaki sorulara cevap bulmaya çalışalım. Evet Korelilerin yeme alışkanlıkları çok hızla değişiyor. Global dünyada değişiklik normal ama bu biraz fazla ve köklü bir değişiklik.  Atadan dededen kalma üç öğün pirinç pilav kültürü yerini hazır yemeklere ve erişteye bırakıyor diyebiliriz. Artık çoğu insanlar sabah pilav ve kimçi yemiyor, kahveyle beraber unlu mamuller tüketiyor.

Gerçekten köklü bir değişiklik var mı hemen pirinç tüketim rakamlarına bakalım. Korelilerin 2016 yılında kişi başına pirinç tüketimi, 61.9 kg olmuş. Son yılların en düşük rakam imiş. Tüketim azalınca haliyle üretim de azalmış. Pirinç tarlaları yerini başka ürünlere tahsis edilmeye başlanmış.

Bu yılki pirinç üretimi 4 milyon tonun da altında olmuş ve 1980’den bu yana en düşük miktarmış. Önceki yıla göre % 5,3 oranında azalma olmuş. İkliminden dolayı buğdayın hiç üretilemediği Kore dışarıdan buğday almış, işlemiş ve ramyon halinde Çin’e geçen yıl 56.5 milyon dolarlık satış gerçekleştirmiş. Yani ramyonu sadece tüketmekle kalmamışlar işin ticaretinde de rekor kırmışlar.

Tarım Bakanlığı verilerine göre, bir Koreli yılda 76 porsiyon ramyon tüketmiş. Yine o rapora göre Kore’de bir kişinin günde en az bir kez bir paket ramyeon tüketmiş. 1980’lerden sonra dünyaya açılan Korelilerin yiyecek tercihini de yabancı ürünlerden yana yapmış. Bundan garipsenecek ne var demeyin. Çünkü buğdayın hiç yetişmediği bir coğrafyadan söz ediyoruz. Türkiye’nin tamamen pirince  yönelmesi gibi düşününce garip olsa gerek. Yani Kore, eriştenin ana maddesi olan buğday ununun %98’ini ithal ederek bu işi yapıyor.

Peki bu erişte sevdası nereden geldi? Kayıtlara bakıldığında 1950’li yıllardan önce, erişteler hiç bir zaman Kore mutfağının ana parçası değilmiş. Örneğin, 1392-1910 yılları arasında Joseon Krallığı sırasında, buğdaydan yapılan erişteler ülkenin düşük buğday üretimi nedeniyle lüks bir gıda maddesi olarak kabul ediliyormuş.

Kore Savaşı’nın ardından  Birleşmiş Milletler ve ABD insani yardımlarıyla ilk şehriye patlaması yaşanmış. BM ve ABD insani yardım gönderirken genelde buğday, mısır, buğday unu, süt tozu gibi temel gıda ürünleri göndermiş. Haliyle bedava dağıtılan buğday unu bollaştıkça, Koreliler bunu zamanla erişteye dönüştürmüş.

1970’lerde doğanlar eriştelerin ilk tüketicileri olarak kabul ediliyor. Yani çocukluk yıllarını 1970’lerde, yaşayanlar şehriye furyasına denk gelmiş. Bu dönemin çocukları yani şimdiki 40 ile 50 yaş arası nesil erişteye pilavdan daha çok alışmışlar ve yeme tarzı da büyüdükçe pek değişmemiş ve erişte tüketmeye devam demişler.  Küçük üretim yerlerinde ve soğuk depolama tesisleri olmadığı için o yıllarda erişteler sadece belirli bir zaman diliminde kurutulup yenen mevsimlik yiyecekmiş.

Başka bir rivayete göre de Incheon şehri Kore’nin batı dünyasına açıldığı kapından büyük çoğunluğu Çinli erkeklerden oluşan liman işçilerinin yeme alışkanlıkları etkili olmuş. O zamanki Çinliler tüm Incheon nüfusunun yüzde 11’ini oluşturuyormuş. Çinli işçilerin yedikleri sos için gerekli malzemeleri bulamadıklarından yerel malzemelerle yeni tatlar geliştirmişler. Geliştirilen bu yeni tat siyah soslu erişte Jajangmyeon olarak ortaya çıkmış. Hatta bu yemeği sadece özel günler ve kutlamalarda aileleriyle birlikte yiyorlarmış.

Kasım 1962’de, halkın pirinç üretimi düştüğü için kısa bir süre sonra pirinç fiyatları artmış. 80 kilogram pirinç paket fiyatı, bir önceki yıla göre 4 kat daha yükselmiş. Hükümet de, pirinç fiyatlarını dengelemek için bir dizi tedbir almış. Diğer tahıl ürünlerinden en aza % 20 karışım şartı getirmiş. Yani perakendecilerin her bir çuvalın içindeki diğer tahılların yüzde 20’sini harmanlamaları gerekiyormuş. Ben de buraya gelince fark ettim. farklı tahıl ürünlerin karışım paket paket satılıyor. Aşure malzemesi için kullanılan ürünlerin bir paket içerisinde olduğunu düşünün. Meğer karışım buradan geliyormuş.

1980’lerde Korelilerin erişte çılgınlığı düşüşe geçince, bu sefer McDonald’s ve Burger King gibi bazı yabancı fast-food markalarıyla bir başka değişiklik olmuş.  Kore diğer alanlarda olduğu gibi kısa sürede fast-food alanında da kendi yerli markası Paris Baguette’i çıkarmış.

1988 Seoul Olimpiyatları da  Kore mutfağının değişmesinde bir kilometre taşı olmuş. Olimpiyatlar süresince açık alanlarda veya dışarıda pratik yemek yapmak, Olimpiyatlar sonrasında, Korelilerin yaşam tarzının bir parçası haline gelmiş ve bu vesilesiyle fast-food ‘lar hızla yayılmaya başlamış.

Seul’un her köşe başında bir fırın görebilirsiniz. Paris Baguette dışında da butik şeklinde, irili ufaklı fırın veya pastaneler mevcut. Zihninizde bir şey ifade etmesi adına rakam da verecek olursak; 2017 yılı itibariyle sadece Paris Baguette 3396 şubesiyle Kore’de lider. Korelilere hamuru, garnitür ve pasta ürünlerini sevdiren marka.  Ben buraya geleli 4 yıl bitti o ilk günden bugüne aradaki değişim farkını bariz görebiliyorum.

Makarnadan pastaneye geçtik ama konumuz buğday unundan  yapılan mamuller olunca aynı kapıya çıkıyor. Konuyu toparlayacak olursak; Kore yemeklerindeki köklü değişikliklerin altıda yatan sebeplere değinmeye çalıştım. Umarım faydalı olmuştur.

Değişen yiyecek tercihinin endişe verici olmadığını söyleyenler de var obeziteye sebep oldu diyenler de var. Her hafta yapılan obezite haberlerine bakılırsa durum kaygı verici ve sağlıksız beslenen bir nesle dönüşüyor. Yan etkisini zaman gösterecek.

Kore kültürüne dair yeni bir yazıda görüşmek üzere efendim..!